OT GİBİ FESTİVAL!
ALAÇATI OT FESTİVALİ
İsmine bakınca beklentiniz ister istemez hayal dünyanızı ve limitlerinizi zorluyor!..
Alaçatı Ot Festivali’nden bahsediyorum. Duyuruları aylar öncesinden yapılan, sosyal mecralarda çok konuşulan, sosyal medyada gezinirken her denk gelindiğinde de ister istemez büyük beklentilere sokan, adı ‘festival’ olup, festivalin ‘f’sini bile barındırmayan, saçma sapan bir organizasyondan, bir semt pazarından bahsediyorum.
Tek numarası ismi olan ve bir semt pazarından belki eksiği olan, fakat hiçbir fazlası olmayan bir bi’şey, ama ne?…
Alaçatı Ot Festivali’ne değinmeden önce, Alaçatı’nın genel probleminin, gelen ziyaretçi ve müşteri profiline asla hitap edemeyen servis ve personel yetersizliğinden bahsetmek isterim.
Sabah İstanbul’dan uçakla gelip, araçla Alaçatı’ya intikal ettim. Sonra kahvaltısıyla ünlü bir mekanda kahvaltıya oturdum. Masada 3 kişiydik ve gelen serpme kahvaltı inanın bir kişiye bile yetmeyecek kadar azdı!.. Sadece tadımlıktı desem inanın abartmış olmam!.. Bu meşhur kahvaltıcıda masanıza, mahallenizdeki fırından satın aldığınız ekmeği servis ediyorlar, “bu ekmekler ne böyle” diye itiraz ettiğinizde yapabildikleri tek şey; ekmekleri kızartıp getiriyorlar, hepsi bu!..
Alaçatı’da ister kahvaltıcıya, ister kafeye, ister gece eğlenceye gidin, nereye giderseniz gidin, potansiyel olarak her an karşı karşıya gelebileceğiniz, sıkıntılı bir grup var!.. O da, kapıdaki güvenlik ve valeler!.. Daha sezon başlamadan ben bu sinyali şimdiden aldım ve bu yaz sezonu, Alaçatı’da yine vale ve koruma terörüne sahne olacak gibi gözüküyor. Bunu da üzülerek ve maalesef diyerek şimdiden, uyarı niyetine yazmak istiyorum.
Gelelim semt pazarı görünümlü ot festivaline; Semt pazarlarında bile tezgahta bağırıp çağırarak mal satmak yasakken, Alaçatı Ot Festivali’nde hemen her serginin önünde (bakmayın sergi dediğime, bildiğiniz pazarcı diliyle pazar tahtası) malını satmaya çalışan bir esnaf görmek, duymak gırla…
Tamam bir Burning Man efekti beklemiyoruz da, şu semt pazarını da millete Festival diye kakalamayın yani!..
‘Alaçatı’ gibi bir marka yöreyi, böylesine ucuz bir organizasyon hiçbir yere taşımaz. Aksine yaşatılan hayal kırıklıkları, insanları yöreden soğutup, küstürdüğü gibi, ‘Alaçatı ismine de büyük zarar verir.
Sağlı sollu kurulmuş pazarcı tahtalarından tezgahlar üzerinde, semt pazarlarında gördüğümüz, alışık olduğumuz düzende satılan her türlü ürün. Adı Ot Festivali ancak tezgahlarda ne ararsan var!.. Hediyelik eşyalardan tutun da, aklınıza ne geliyorsa hepsi Alaçatı Ot Festivali adı altındaki semt pazarı bozması festivalin gerçeği. Burada hakkını teslim edeceğimiz tek kişi, buraya bu isimde bir festival düşünen kimse, o olabilir. Ona da “Şark Kurnazı” demekten başka bir sıfat bulamıyorum açıkçası!..
Alaçatı Ot Festivali’nin hakkını veren tek isim, yazıda kullandığım fotoğraftaki amca desem, kimse itiraz etmez, edemez sanırım. Genelde herkes başına çiçeklerden taç takmış gezerken, tezgahında en azından ot satan (kekik vs.) bu bey amca, başına otlardan ördüğü şapkasıyla festivalin tek dikkat çekeni, bir anlamda da maskotuydu.
Adı ot festivali olan şeyle ilgili başka da bir şey yazmak gelmiyor içimden, yermenin dışında. Kimse de kusura bakmasın!.. Çok merak ediyor ve gitmediyseniz de, bu yazdıklarım ışığında “seneye düzenlenecek olan ‘Alaçatı Ot Festivali’ne gidin ve sonra bu satırların altında yorumlarda buluşalım” diyerek, yazının festival kısmını tamamlıyorum.
Semt pazarı görünümlü festivalden çıkıp, Hacımemiş’e doğru yürüdüm. Sonra methini çok duyduğum, sakızlı kurabiyeleriyle ünlü bir pastanede mola verdim. Alaçatı ile ilgili bir detay şu; hemen her mekan, kendi alanında fenomen ve az çok bilinir. Sosyal medyanın nimetlerinden en etkili şekilde faydalanan yöre açık ara Alaçatı. Pastanenin sokağa bakan girişinde birkaç masa var. Sonra pastanenin içinden geçip arka tarafta antre veya bahçe bölümündeki masalarda da oturabiliyorsunuz. Ben antre bölümündeki masaya oturdum ve Marşal pasta ve soğuk baklava sipariş ettim. İkisinin de sadece tadına bakmakla yetindim. Çünkü ikisi de beklentimi karşılamadı. Bu arada servis ve personel inanılmaz kötüydü.
Neyse bir müddet sonra hesabı ödeyip kalkıp gitmeye niyetlendim ve oturduğum masadan hesap istedim. Hesabın girişteki kasada ödendiği söylendi ve kasaya yöneldim. Pastaneden ayak üstü girip bir şeyler alan da, arka tarafta oturup bir şeyler yiyip içen de aynı sırada, hesap ödemek için kuyruk oluyor. Neyse sıra bana geldi ve hesap pusulasından hesabım çıkarılmaya çalışıldı. Adisyonda, masama gelmeyen ürünler de vardı ve kasadaki personel bana, adisyondan masama gelenleri işaretlememi söyledi. Sonra bir çalışan “8 nolu masa” dedi benim masam için, kasadaki “antre kısmında mı, bahçe kısmında mı oturdunuz” diye bana sordu. 8 no’lu masa işte!.. Ufacık dükkanda kaç tane 8 no’lu masa olabilir?.. Bahçede 5, antrede 5 masa var en fazla. 8 no’lu masa hem antrede hem bahçede mi var ki, hangi 8 no’lu masa olduğunu soruyorsun!.. Adisyonu kim nasıl tutuyor ve benim masamın adisyonunda neden masama gelmeyenler yazılı?.. Büyük uğraşlar sonucu bir şekilde hesabı ödeyerek çıktım ve sonra şunu düşündüm. ‘Alaçatı’dayım, geceliği yaklaşık 10 bin lira olan otelde kalıyorum, o da sadece oda-kahvaltı fiyatı, diğer her şey ekstra. Ne için? ‘Alaçatı Ot Festivali’ isimli semt pazarı ve sakızlı kurabiyesiyle meşhur, saçma sapan bir işletmeyi görmek, deneyimlemek için!..
Büyük bir hüsran!.. Çok büyük bir hayal kırıklığı…